Yolunun Tarihçesi
Likyalılar zamanında, M.Ö. 400 yüzyılda ticaret yolu olarak kullanılan bu yolu, İngiliz asıllı Türk vatandaşı olan Kate Clow tarafından doğa ve tarih yürüyüşçülerinin hizmetine 1999 yılında açılmıştır. Kate Clow’un bu çalışmalarına, Garanti Bankası ve T.C. Kültür Bakanlığı katkıda bulunmuşlardır. Teke yarım adasındaki patikaların, kırmızı ve beyaz renkle işaretlendiği, patikalardan oluşan bu yolu, Fetiye’den başlayarak Antalya’ya uzanan 509 km ve 23 etaptan oluşan, tarih ve doğanın bütünleştiği, dünyanın en uzun yürüş yollarındandır.
Likya Yolu iki bölümden oluşmaktadır:
1. Bölüm: Faralya – Uzunyurt Köyü, Dodurga köyü, Sdyma, Pınara, Letoon, Xenthos Kenti ve Patara dır.
2. Bölüm: Antiphellos, Simena, myra, Limyra, Rhodiapolis, Gagai, Melanippe, Edrassa – Adrasan – Olimpos, Chimaera ve Phaselis dir.
Likya Yolunun parkurları arasında yer alan, Adrasan – Gelidonya Feneri yürüyüşü, 2007 yılında Türkiye’nin en güzel manzarası seçilen Gelidonya Fenerinden geçerek, Karaöz köyünde son bulmaktadır.
Ayrıca, bu parkur üzerinde yer alan, daha önce Kelleci Koyu olarak anılan koyun ismi, Gelidonya Batığının çıkarılması için, Amerikalı arkeologlar tarafından kamp yeri olarak seçilmesi ve bir üst yeri görevi görmesi dolayısıyla, Amerikan Koyu olarak değiştirilmiştir. Bu isim, dünyada bir antik batığın tamamının su üstüne çıkarılabildiği ilk su altı arkeolojik kazı olması dolayısıyla, Gelidonya Batığının çıkarılmasını sağlayan ve bizzat çalışmalara katılan Amerikalılara şükran vesilesiyle verilmiştir.
Gelidonya Batığının, dünyanın ilk tamamı su üstüne çıkarılan, su altı arkeolojik kazı olması dolayısıyla ve bir çok arkeolojik gerçeğe ışık tutması sebebiyle, hem Türkiye için, hem de dünya için çok önemli bir çalışmadır. Bu çalışmanın, Türkiye su altı arkeolojik projelerine birinci öncelikle yön vermesi gereken bir çalışma olarak değerlendirilmesi ve dünya kamu oyu ile, çok iyi bir şekilde paylaşılması ve değerlendirilmesi gerekir. Bu, Türkiye turizmi açısından da çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu turizm çabasının, Likya Yolu ile birleştirilerek dünya turizminde işlenmesi, bu bölgenin çok ciddi turizm çekim alanı olmasını sağlayacaktır.
Adrasan – Gelidonya Feneri yürüyüşü:
Yol üzerinde bulunan parkurlardan, Adrasan – Gelidonya Feneri yürüyüşünü 2003 senesine yapmıştık. Adrasan – Gelidonya Feneri yürüyüşünü, profesyonel bir tur şirketi düzenliyordu. Turda biri bayan, biri erkek, iki tur rehberi vardı. Tura, bir grup yabancı turist katılıyordu. Tura katılacak yabancı turistler, yürüyüşten önceki gün Aybars Hotel’de konaklamışlardı. Adrasan – Gelidonya Feneri yürüyüşünün yapılacağı bilgisini, Aybars Hotel sahibi Mustafa abiden öğrenmiştik. Mustafa abi, Atilla ile beni de yürüyüşe davet edince, büyük bir memnuniyetle kabul ettik.
Ertesi gün sabah saat 08.30 da, Aybars Hotel önünden bir minibüs iki rehber, turistlerle beraber bizi alarak, Deve Çiftliğine götürdü. Adrasan – Gelidonya Feneri arasındaki parkur, Deve Çiftliğinden başladı. Deve Çiftliğinden, Gelidonya Fenerine yürüyüş mesafesi 16 km sürmekteydi. Yürüyüş ormanlık bir arazide, inişli – çıkışlı olarak devam ediyordu. Yürüyüş boyunca sol tarafımızda Akdeniz’in en güzel manzaraları yer alıyordu. Çok güzel bir ormanın içinde kırmızı – beyaz renklerden oluşan izlerini takip ederek yürürken, sol tarafımızda yer alan Akdeniz manzarasını seyre dalmaktan kendimizi alamıyorduk.
Yürüyüş başladığı andan beri, devamlı fotoğraf çekiyordum. Güzel bir ormanda, güzel bir deniz manzarası eşliğinde, büyük bir keyifle yürürken bir yandan da, fotoğraf çekme keyfime, keyif katıyordum. Adrasan – Gelidonya yürüyüşü esnasında, gördüğümüz her şey çok güzeldi. En etkileyici husus, tarihi ticaret yolunda, eski tacirlerin ve seyyahların yaptığı gibi, yürüyor olmaktı. Eski çağlarda, eski insanların bu yolu kullanmış olduğunu ve bu yolda ne maceraların yaşanmış olduğunu düşünmek, çok etkileyici duyguların, içimizde oluşması için yeterliydi.
Mola yerlerinde, çevreyi ve tura katılan insanları fotoğraflamak çok güzeldi. Böylece, bu yürüyüş bizim ve katılımcılar için ölümsüz hale gelecekti. Fotoğraf çekimi için en güzel yer, Gelidonya Fenerinin bulunduğu bölgeydi. Bu bölgede fotoğraf, çok güzel çıkıyordu. Her yerde, bu kadar kolay fotoğraf çekmek, çok mümkün değildir. Fotoğraf çekmenin bu kadar kolay olmasındaki en önemli etken, bölgenin çok güzel bir mekan olması ve her detayının, eğimli arazi sayesinde rahatça gösterilebilir olmasından kaynaklanmaktaydı. Özellikle Beş Adaların muhteşem görüntüsü, çektiğimiz fotoğrafların keyfini, çok arttırıyordu.
Gelidonya Fenerinden inmek için, 3 km kadar eğimli bir orman yoldan inerek, asıl yola ulaştık. Bu yol toprak bir yol olup, yer yer yüksek taşlarla kaplı olduğundan, araba ile buralara kadar gelmek mümkün değildi. Asıl yolda da 3 km. bir yürüyüşten sonra, araca ulaştık. Hepimiz minibüse binerek Adrasan’ın yolunu tuttuk. Hepimizin içinde Adrasan – Gelidonya Fenerini yürümüş olmanın tatlı mutluluğu vardı. Rehber arkadaşlara, bize bu yolu yürümemizde kılavuzluk ettikleri için, çok teşekkür ederek, evimizin yolunu tuttuk.